EĞİTİM ÇIKMAZDA
EĞİTİM SEN, EĞİTİMİN DURUMU RAPORUNU YAYINLADI
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası tarafından 2024-2025 eğitim-öğretim yılının başlaması ile eğitim durumu raporu yayınlandı. Yayınlanan rapor, eğitim sisteminin her geçen yıl öğrencileri daha derin sorunlara sürüklediğini gözler önüne sürdü.
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (EĞİTİM SEN) tarafından yayınlanan eğitim durumu raporunda, “2024-2025 eğitim-öğretim yılı, Türkiye'de eğitim sisteminin karşı karşıya kaldığı derin sorunların gölgesinde başlamaktadır. Ekonomik krizin ağırlaşarak sürmesi nedeniyle eğitim masraflarının artması, ÇEDES ve benzeri projeler üzerinden eğitimi dinselleştirilmesi çabaları, laikliğe ve bilime aykırı müfredat değişiklikleri, öğrencileri Mesleki Eğitim Merkezleri’ne (MESEM) yönlendirme girişimleri, Öğretmenlik Mesleği Kanunu (ÖMK) tartışmaları, çok sayıda bölgede taşımalı eğitime son verilmesi gibi konular bu eğitim yılının temel tartışma başlıkları arasında yer almaktadır.
Eğitim sistemimiz, yıllardır benimsenen piyasa merkezli, rekabetçi ve sınav merkezli eğitim politikaları sonucunda tam bir sorun yumağı haline gelmiştir. Türkiye’de okul öncesi eğitimden üniversiteye kadar eğitimin bütün kademeleri, uzun yıllardır en temel işlevlerini yerine getiremez durumdadır. Bu durum kaçınılmaz olarak eğitimin niteliğini de olumsuz etkilemektedir.
Okulların fiziki altyapı ve donanım eksikliklerinin giderilmemesi, kalabalık sınıflar, ikili öğretim, taşımalı eğitim, çocuk ve gençlerin dini cemaat ve vakıfların kreşlerine ve yurtlarına yönlendirilmesi, çocuklara yönelik taciz ve istismar vakaları geçtiğimiz eğitim öğretim yılında da devam etmiştir. Öğretmen açıkları sorun olmayı sürdürmekte, mülakata ve arşiv araştırmasına dayalı sözleşmeli öğretmenlik ve ücretli öğretmenlik uygulaması eğitim emekçileri arasındaki eşitsizliği ve adaletsizliği derinleştirmektedir. Öğretmenlik Meslek Kanunu ile “eşit işe eşit ücret” uygulamasına son verilmesi, ataması yapılmayan öğretmenler gibi çok sayıda sorun eğitim sisteminin çözüm bekleyen sorunları bulunmaktadır.
EĞİTİMDE EŞİTSİZLİKLER ARTARAK SÜRÜYOR
Türkiye'de eğitim sistemi, bölgesel farklılıklar nedeniyle derin eşitsizliklerle karşı karşıyadır. Özellikle kırsal alanlardaki okullar ile büyük şehirlerdeki okullar arasındaki fiziksel koşullar, öğretmen sayısı ve eğitim materyallerine erişim gibi konularda ciddi farklılıklar bulunmaktadır. Bu durum, öğrencilerin eğitimde eşit olanaklara sahip olmasını engellemekte ve başarı düzeylerinde büyük farklılıklara yol açmaktadır. Eğitim sisteminde farklı kimlik ve kültürler üzerinden yaşanan ayrımcılıklar da eğitimde önemli bir eşitsizlik kaynağı olayı sürdürmektedir. Özellikle farklı etnik kimliklere mensup öğrenciler, dil engelleri ve kültürel farklılıklar nedeniyle eğitim sisteminde dışlanma tehdidi ile karşı karşıyadır. Temel ve evrensel bir insan hakkı olan anadilinde eğitim hakkının yok sayılması, anadili farklı olan öğrencilerin eğitimde geri kalmalarına neden olmaktadır.
MEB’İN MÜFREDAT DEĞİŞİKLİKLERİ LAİKLİĞE VE BİLİME AÇIK BİR MEYDAN OKUMADIR
2023/2024 eğitim öğretim yılının ikinci yarısında kamuoyu ile paylaşılan müfredat değişiklikleri ilk gündeme geldiği günden itibaren kamuoyunda yoğun tartışmalara neden olmuş, ayrıntıların ortaya çıkmaya başlamasıyla birlikte yapılan değişikliklerin bilimsel ve laik eğitime temelden aykırı düzenlemeler olduğu görülmüştür. Yeni müfredat değişiklikleri aynı zamanda öğrencilerin eleştirel düşünme becerilerinin zayıflatılması açısından önemli kaygılar doğurmuştur. Müfredat değişiklikleri kapsamında, toplumsal cinsiyet rollerine yönelik geleneksel ve patriarkal bakış açısının yeniden güçlendirildiği gözlenmektedir. Özellikle ahlak ve değerler eğitiminde, kadının toplumdaki yeri daha çok geleneksel rollere indirgenmekte ve toplumsal cinsiyet eşitliği kavramı ele alınmamaktadır. Bu yaklaşım, öğrencilerin eşitlik ilkelerini benimsemelerini zorlaştıran bir etki yaratacak, kadınların haklarına, yaşamlarına, bedenlerine ve kimliklerine dönük saldırıların meşrulaştırılmasına zemin hazırlayacaktır.
ARTAN OKUL VE KIRTASİYE MASRAFLARI VELİLERİN EKONOMİSİNİ ZORLUYOR
2024-2025 eğitim-öğretim yılı başında öğrenciler ve veliler, artan okul ve kırtasiye masraflarıyla karşı karşıyadır. Özellikle son yıllarda yaşanan ekonomik zorluklar, yüksek enflasyon ve derinleşen ekonomik kriz, eğitim giderlerini de ciddi anlamda katlamıştır. Yüksek kayıt ücretleri ve zorunlu bağış uygulaması, kırtasiye ürünlerinin fiyatlarında yaşanan artışlar, okul kıyafetleri, servis ücretleri vb. gibi temel okul ihtiyaçlarına gelen fahiş zamlar, öğrenci ailelerin bütçelerinde büyük gedikler açmaya başlamıştır. Bu durum, özellikle dar ve orta gelirli ailelerin eğitim masraflarını karşılamalarını zorlaştırmaktadır.
Eğitim hakkı her çocuğun temel hakkı olmasına rağmen artan eğitim masrafları bu temel hakkın kullanılabilirliğini giderek zorlaştırmaktadır. Devlet, her bireyin eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanmasını sağlamakla yükümlüdür. Eğitim masraflarının devlet tarafından üstlenilmesi, ailelerin üzerindeki maddi yükü hafifletecek, aynı zamanda çocukların eğitime daha iyi odaklanmalarını ve nitelikli bir eğitim almalarını mümkün kılacaktır.
DEPREM BÖLGESİNDE EĞİTİMDE YAŞANAN SORUNLAR ÇÖZÜM BEKLİYOR
Türkiye, bir deprem ülkesi olarak sık sık doğal afetlerle karşı karşıya kalmaktadır. Özellikle 2023 yılında meydana gelen büyük depremler, eğitim sistemini derinden etkilemiş ve eğitimde birçok sorunu beraberinde getirmiştir. Deprem sonrasında birçok okul binası yıkılmış veya ağır hasar görmüştür. Okulların fiziksel altyapısı, öğrencilerin güvenli bir ortamda eğitim almalarını sağlayacak nitelikte değildir. Eğitim binalarının yetersizliği, geçici konteyner sınıflarla çözülmeye çalışılsa da uzun vadede bu durum öğrencilerin eğitiminin aksamasına neden olmaktadır. Depreme dayanıklı okul binalarının hızla inşa edilmesi gerekmektedir. Geçici çözümler yerine kalıcı ve güvenli yapılar oluşturulmalıdır. Eğitime erişim sağlanamayan yerlerde, mobil eğitim araçları ve dijital eğitim altyapıları güçlendirilmelidir.
Deprem sonrası öğrenciler, ağır travmalar yaşamış ve bu travmaların eğitime olan etkisi büyük olmuştur. Öğrencilerin psikolojik destekten yoksun kalmaları, öğrenme süreçlerine katılmalarını zorlaştırmaktadır. Psikososyal destek yetersizliği, öğrenci başarısında ciddi düşüşlere yol açmaktadır. Deprem bölgelerinde öğrencilere yönelik psikolojik destek programları yaygınlaştırılmalı ve uzman psikologlar okullarda sürekli hizmet vermelidir. Psikolojik danışman ve Rehber Öğretmenlerin sayısı artırılmalı, sınıf içi destekleyici programlar uygulanmalıdır.
ÖĞRENCİLERİN BESLENME SORUNU ACİLEN ÇÖZÜM BEKLEMEKTE
2024 yılı itibarıyla Türkiye’de yaklaşık 5,4 milyon çocuk yoksulluk sınırının altında yaşamakta ve bu oran Türkiye'deki çocuk nüfusunun yüzde 25'ine tekabül etmektedir. Yoksulluk, çocukların yalnızca maddi durumlarını değil, aynı zamanda eğitim, sağlık ve sosyal gelişim gibi birçok alanda geri kalmalarına neden olmaktadır. Türkiye'de çocuk yoksulluğu, milyonlarca çocuğu doğrudan etkileyen ve ülkenin geleceğini tehdit eden ciddi bir toplumsal sorun olarak varlığını sürdürmektedir. Eğitim ve öğretimde son yıllarda öne çıkan en önemli sorunlardan birisi öğrencilerin okullardaki beslenme sorunudur. Türkiye’de çok sayıda öğrenci okula kahvaltı yapmadan gitmekte, yine birçok öğrencinin okulda yemek yemeden günü tamamladığı ve eve döndüğü görülmektedir. Bu sorun temel ve acilen çözülmesi gereken bir sorundur.
EĞİTİM SEN, EĞİTİMİN DURUMU RAPORUNU YAYINLADI (PATLAK)
EĞİTİM ÇIKMAZDA
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası tarafından 2024-2025 eğitim-öğretim yılının başlaması ile eğitim durumu raporu yayınlandı. Yayınlanan rapor, eğitim sisteminin her geçen yıl öğrencileri daha derin sorunlara sürüklediğini gözler önüne sürdü.
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (EĞİTİM SEN) tarafından yayınlanan eğitim durumu raporunda, “2024-2025 eğitim-öğretim yılı, Türkiye'de eğitim sisteminin karşı karşıya kaldığı derin sorunların gölgesinde başlamaktadır. Ekonomik krizin ağırlaşarak sürmesi nedeniyle eğitim masraflarının artması, ÇEDES ve benzeri projeler üzerinden eğitimi dinselleştirilmesi çabaları, laikliğe ve bilime aykırı müfredat değişiklikleri, öğrencileri Mesleki Eğitim Merkezleri’ne (MESEM) yönlendirme girişimleri, Öğretmenlik Mesleği Kanunu (ÖMK) tartışmaları, çok sayıda bölgede taşımalı eğitime son verilmesi gibi konular bu eğitim yılının temel tartışma başlıkları arasında yer almaktadır.
Eğitim sistemimiz, yıllardır benimsenen piyasa merkezli, rekabetçi ve sınav merkezli eğitim politikaları sonucunda tam bir sorun yumağı haline gelmiştir. Türkiye’de okul öncesi eğitimden üniversiteye kadar eğitimin bütün kademeleri, uzun yıllardır en temel işlevlerini yerine getiremez durumdadır. Bu durum kaçınılmaz olarak eğitimin niteliğini de olumsuz etkilemektedir.
Okulların fiziki altyapı ve donanım eksikliklerinin giderilmemesi, kalabalık sınıflar, ikili öğretim, taşımalı eğitim, çocuk ve gençlerin dini cemaat ve vakıfların kreşlerine ve yurtlarına yönlendirilmesi, çocuklara yönelik taciz ve istismar vakaları geçtiğimiz eğitim öğretim yılında da devam etmiştir. Öğretmen açıkları sorun olmayı sürdürmekte, mülakata ve arşiv araştırmasına dayalı sözleşmeli öğretmenlik ve ücretli öğretmenlik uygulaması eğitim emekçileri arasındaki eşitsizliği ve adaletsizliği derinleştirmektedir. Öğretmenlik Meslek Kanunu ile “eşit işe eşit ücret” uygulamasına son verilmesi, ataması yapılmayan öğretmenler gibi çok sayıda sorun eğitim sisteminin çözüm bekleyen sorunları bulunmaktadır.
EĞİTİMDE EŞİTSİZLİKLER ARTARAK SÜRÜYOR
Türkiye'de eğitim sistemi, bölgesel farklılıklar nedeniyle derin eşitsizliklerle karşı karşıyadır. Özellikle kırsal alanlardaki okullar ile büyük şehirlerdeki okullar arasındaki fiziksel koşullar, öğretmen sayısı ve eğitim materyallerine erişim gibi konularda ciddi farklılıklar bulunmaktadır. Bu durum, öğrencilerin eğitimde eşit olanaklara sahip olmasını engellemekte ve başarı düzeylerinde büyük farklılıklara yol açmaktadır. Eğitim sisteminde farklı kimlik ve kültürler üzerinden yaşanan ayrımcılıklar da eğitimde önemli bir eşitsizlik kaynağı olayı sürdürmektedir. Özellikle farklı etnik kimliklere mensup öğrenciler, dil engelleri ve kültürel farklılıklar nedeniyle eğitim sisteminde dışlanma tehdidi ile karşı karşıyadır. Temel ve evrensel bir insan hakkı olan anadilinde eğitim hakkının yok sayılması, anadili farklı olan öğrencilerin eğitimde geri kalmalarına neden olmaktadır.
MEB’İN MÜFREDAT DEĞİŞİKLİKLERİ LAİKLİĞE VE BİLİME AÇIK BİR MEYDAN OKUMADIR
2023/2024 eğitim öğretim yılının ikinci yarısında kamuoyu ile paylaşılan müfredat değişiklikleri ilk gündeme geldiği günden itibaren kamuoyunda yoğun tartışmalara neden olmuş, ayrıntıların ortaya çıkmaya başlamasıyla birlikte yapılan değişikliklerin bilimsel ve laik eğitime temelden aykırı düzenlemeler olduğu görülmüştür. Yeni müfredat değişiklikleri aynı zamanda öğrencilerin eleştirel düşünme becerilerinin zayıflatılması açısından önemli kaygılar doğurmuştur. Müfredat değişiklikleri kapsamında, toplumsal cinsiyet rollerine yönelik geleneksel ve patriarkal bakış açısının yeniden güçlendirildiği gözlenmektedir. Özellikle ahlak ve değerler eğitiminde, kadının toplumdaki yeri daha çok geleneksel rollere indirgenmekte ve toplumsal cinsiyet eşitliği kavramı ele alınmamaktadır. Bu yaklaşım, öğrencilerin eşitlik ilkelerini benimsemelerini zorlaştıran bir etki yaratacak, kadınların haklarına, yaşamlarına, bedenlerine ve kimliklerine dönük saldırıların meşrulaştırılmasına zemin hazırlayacaktır.
ARTAN OKUL VE KIRTASİYE MASRAFLARI VELİLERİN EKONOMİSİNİ ZORLUYOR
2024-2025 eğitim-öğretim yılı başında öğrenciler ve veliler, artan okul ve kırtasiye masraflarıyla karşı karşıyadır. Özellikle son yıllarda yaşanan ekonomik zorluklar, yüksek enflasyon ve derinleşen ekonomik kriz, eğitim giderlerini de ciddi anlamda katlamıştır. Yüksek kayıt ücretleri ve zorunlu bağış uygulaması, kırtasiye ürünlerinin fiyatlarında yaşanan artışlar, okul kıyafetleri, servis ücretleri vb. gibi temel okul ihtiyaçlarına gelen fahiş zamlar, öğrenci ailelerin bütçelerinde büyük gedikler açmaya başlamıştır. Bu durum, özellikle dar ve orta gelirli ailelerin eğitim masraflarını karşılamalarını zorlaştırmaktadır.
Eğitim hakkı her çocuğun temel hakkı olmasına rağmen artan eğitim masrafları bu temel hakkın kullanılabilirliğini giderek zorlaştırmaktadır. Devlet, her bireyin eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanmasını sağlamakla yükümlüdür. Eğitim masraflarının devlet tarafından üstlenilmesi, ailelerin üzerindeki maddi yükü hafifletecek, aynı zamanda çocukların eğitime daha iyi odaklanmalarını ve nitelikli bir eğitim almalarını mümkün kılacaktır.
DEPREM BÖLGESİNDE EĞİTİMDE YAŞANAN SORUNLAR ÇÖZÜM BEKLİYOR
Türkiye, bir deprem ülkesi olarak sık sık doğal afetlerle karşı karşıya kalmaktadır. Özellikle 2023 yılında meydana gelen büyük depremler, eğitim sistemini derinden etkilemiş ve eğitimde birçok sorunu beraberinde getirmiştir. Deprem sonrasında birçok okul binası yıkılmış veya ağır hasar görmüştür. Okulların fiziksel altyapısı, öğrencilerin güvenli bir ortamda eğitim almalarını sağlayacak nitelikte değildir. Eğitim binalarının yetersizliği, geçici konteyner sınıflarla çözülmeye çalışılsa da uzun vadede bu durum öğrencilerin eğitiminin aksamasına neden olmaktadır. Depreme dayanıklı okul binalarının hızla inşa edilmesi gerekmektedir. Geçici çözümler yerine kalıcı ve güvenli yapılar oluşturulmalıdır. Eğitime erişim sağlanamayan yerlerde, mobil eğitim araçları ve dijital eğitim altyapıları güçlendirilmelidir.
Deprem sonrası öğrenciler, ağır travmalar yaşamış ve bu travmaların eğitime olan etkisi büyük olmuştur. Öğrencilerin psikolojik destekten yoksun kalmaları, öğrenme süreçlerine katılmalarını zorlaştırmaktadır. Psikososyal destek yetersizliği, öğrenci başarısında ciddi düşüşlere yol açmaktadır. Deprem bölgelerinde öğrencilere yönelik psikolojik destek programları yaygınlaştırılmalı ve uzman psikologlar okullarda sürekli hizmet vermelidir. Psikolojik danışman ve Rehber Öğretmenlerin sayısı artırılmalı, sınıf içi destekleyici programlar uygulanmalıdır.
ÖĞRENCİLERİN BESLENME SORUNU ACİLEN ÇÖZÜM BEKLEMEKTE
2024 yılı itibarıyla Türkiye’de yaklaşık 5,4 milyon çocuk yoksulluk sınırının altında yaşamakta ve bu oran Türkiye'deki çocuk nüfusunun yüzde 25'ine tekabül etmektedir. Yoksulluk, çocukların yalnızca maddi durumlarını değil, aynı zamanda eğitim, sağlık ve sosyal gelişim gibi birçok alanda geri kalmalarına neden olmaktadır. Türkiye'de çocuk yoksulluğu, milyonlarca çocuğu doğrudan etkileyen ve ülkenin geleceğini tehdit eden ciddi bir toplumsal sorun olarak varlığını sürdürmektedir. Eğitim ve öğretimde son yıllarda öne çıkan en önemli sorunlardan birisi öğrencilerin okullardaki beslenme sorunudur. Türkiye’de çok sayıda öğrenci okula kahvaltı yapmadan gitmekte, yine birçok öğrencinin okulda yemek yemeden günü tamamladığı ve eve döndüğü görülmektedir. Bu sorun temel ve acilen çözülmesi gereken bir sorundur.
ANADİLİNDE EĞİTİM SORUNU ÇÖZÜM BEKLEMEKTEDİR
Genel olarak eğitimin, özel olarak ana dilde eğitimin temel bir insan hakkı olduğu görüşü, dünya çapında kabul görmüş, Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere çok sayıda uluslararası örgütün kararlarıyla da kabul edilmiştir. Cinsiyeti, etnik ve dinsel kimliği ne olursa olsun herkes; sadece insan olduğu için, kendini geliştirme, kendini oluşturma hakkına sahiptir. İnsanın var oluşunun ve tüm yönleriyle gelişiminin olanaklı kılınması ancak eğitimin-anadilinde eğitimin kendi başına birincil bir amaç olarak algılanmasıyla mümkündür.
MESLEKİ EĞİTİM UCUZ EMEK SÖMÜRÜSÜ ÜZERİNDEN KURGULANMAMALI
Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) son yıllarda, özellikle 2021'de yapılan kanuni düzenlemeler sonrasında, öğrenci sayısında büyük bir artış yaşanmıştır. MESEM'lerde hızla artan öğrenci sayısı eğitimin niteliğine ve öğrenci haklarına olumsuz etkileri olmuştur. MESEM uygulamasında eğitimde nitelik yerine niceliğe odaklanılması önemli bir eksikliktir. Hükümetin mesleki eğitimi artırma politikaları kapsamında, iş gücü piyasasının kısa vadeli ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla öğrenci sayısının hızla artırılması, eğitimin niteliği konusunda ciddi endişelere yol açmaktadır. Nitekim öğrenci sayısının artmasıyla birlikte eğitimde nitelik düşmüş ve mevcut altyapının yetersiz kaldığı görülmüştür.
TAŞIMALI EĞİTİMİN BAZI BÖLGELERDE KALDIRILMASI YENİ MAĞDURİYETLER YARATMIŞTIR
MEB, çeşitli nedenlerle okula erişimde sorun yaşayan ilkokul, ortaokul ve lise öğrencileriyle özel eğitime ihtiyacı olan öğrencileri, belirlenen okullara günübirlik taşımaktadır. Türkiye’de 25 yıl önce, 1989-1990 eğitim öğretim yılında sadece iki ilde başlayan taşımalı eğitim uygulaması, Türkiye’nin çağ atladığı, ekonomik olarak geliştiği iddialarına karşın günümüzde neredeyse bütün illerde uygulanır hale gelmiştir. Taşımalı eğitim uygulaması, Türkiye'nin kırsal bölgelerinde öğrencilerin eğitim hakkından mahrum kalmaması amacıyla uzun yıllardır sürdürülmektedir. Ancak son dönemde, bazı illerde bu uygulamanın sona erdirilmesi nedeniyle kırsal kesimde yaşayan ailelerin çocuklarının bu durumdan olumsuz etkilenmiştir.
EĞİTİM BÜTÇESİ VE OKULLARA AYRILAN ÖDENEKLER YETERSİZDİR
Türkiye’de eğitim kurumlarının büyük bölümünün mülkiyeti hala devlete ait olmasına rağmen, eğitim kurumlarında verilen hizmetlerin önemli bir bölümü geçtiğimiz yıllar içinde ticarileştirilmiştir. Eğitimde yaşanan ticarileştirme ve özelleştirme uygulamaları, kimi zaman açık, ama çoğunlukla gizli olarak yapılmıştır. Bir taraftan eğitimin büyük bir bölümü zamanla birer ‘ticari işletme’ haline getirilen devlet okullarında sürdürülürken, diğer yandan eğitimin kamusal finansmanının tasfiye edilmesi yoluyla yoksul halkın eğitim finansmanı içindeki payı sürekli artmıştır.
Ülkemizde okulların önemli bir bölümü ciddi anlamda ödenek sıkıntısı çekerken, bakanlığın okullara ihtiyacı kadar ödenek ayırmaması nedeniyle, okulların pek çok ihtiyacı öğrencilerden düzenli olarak toplanan aidatlar, bağışlar ve okulların ticari faaliyetlerinden karşılanmaktadır. Eğitime bütçeden yeterli pay ayrılmaması ve okullara gönderilen ödeneklerin zorunlu harcamalara bile yetmemesi, okulların altyapı sorunları ve fiziki donanım eksikliklerinin sürekli artmasına neden olmaktadır. Devlet okulları yıllardır adeta kaynak yaratmaya zorlanarak, öğretmenler ise öğrenci ve velileri ile ‘satıcı-müşteri’ ilişkisi gibi para ilişkisine girmek zorunda bırakılmaktadır.
MEB ÖĞRENCİLERİN AÇIK LİSEYE YÖNELMESİNİ KOLAYLAŞTIRAN ADIMLAR ATIYOR
Son yıllarda öğrencilerin açık liseye geçmelerinin hızla artmasının arkasında birkaç önemli faktör bulunmaktadır. Bunların başında Millî Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) politikaları ve eğitim sistemindeki değişiklikler gelmektedir. Özellikle 4+4+4 eğitim sistemine geçiş sonrasında, öğrencilerin istemedikleri okul türlerine otomatik olarak kaydedilmeleri, açık liseye yönelimi artırmıştır. Bu durum, öğrencilerin istemedikleri halde meslek lisesi veya imam hatip liselerine kaydedilmeleri sonucu ortaya çıkmıştır. Birçok öğrenci, bu okullarda eğitim görmek yerine açık öğretim liselerine geçiş yapmayı tercih etmiştir.
MEB, son yıllarda açık öğretim lisesine geçişi kolaylaştırıcı adımlar atmıştır. Bu adımlar, hem üniversite sınavlarına hazırlık sürecindeki öğrencilerin örgün eğitimi bırakıp açık liseye geçmelerini hem de okuldan ayrılmak zorunda kalan veya örgün eğitimi tercih etmeyen öğrencilerin sayısını artırmıştır. Açık liseye geçişin kolaylaştırılması, öğrencilere esneklik sunarken, aynı zamanda eğitim sistemindeki bazı yapısal sorunları da gözler önüne sermektedir. Özellikle mesleki eğitim merkezlerinde çalıştırılan çocukların örgün eğitimde sayılması gibi durumlar, eğitimdeki niceliksel hedeflerin yanıltıcı olmasına yol açmaktadır.
OKULLARDA YARDIMCI HİZMETLİ GÖREVLENDİRİLMEMESİ YENİ SORUNLAR YARATACAKTIR
2024/’25 eğitim öğretim yılı başı itibariyle okulların üçte ikisinde kadrolu yardımcı hizmetli bulunmamaktadır. Eğitim öğretim yılı başında okullarda geçici olarak istihdam edilmek üzere İŞKUR bünyesinde Toplum Yararına Program (TYP) güvenlik görevlisi, temizlikçi, bakım ve onarım işçisi gibi alanlarda çok sayıda geçici sürede istihdam edilmek üzere personel alımları yapılmaktadır. İŞKUR tarafından okullarda geçici süreli istihdam edilmek üzere temizlik ve güvenlik personeli görevlendirilmesi, her yıl eğitim-öğretim döneminin başlamasıyla birlikte gündeme gelen bir konu olmuştur. Ancak 2024-2025 eğitim-öğretim yılı başlamadan MEB tarafından yayımlanan genelgede, bu yıl okullarda İŞKUR personelinin görevlendirilmesinde belirli sınırlamalar getirilmiştir. Bu kararın eğitimin niteliğini olumsuz etkilemesi kaçınılmaz olacaktır. Özellikle düşük gelirli bölgelerdeki okullar, İŞKUR personelinin yokluğunda temizlik ve güvenlik gibi kritik hizmetleri sağlamakta zorlanacak, okullarda hijyen ve güvenlik konusunda sorunlar yaşanacak, öğrencilerin sağlığını tehdit edebilecek sorunlar yaşanmasına neden olacaktır.
EĞİTİM HAKKINA ERİŞİMİN ÖNÜNDEKİ ENGELLER KALDIRILMALI
Eğitim hakkı, her çocuğun temel bir anayasal hakkıdır ve bu hakkın ihlal edilmemesi için devletin acil adımlar atması gerekmektedir. Bunun için öncelikle tüm öğrencilerin eşit şartlarda ve ücretsiz olarak nitelikli eğitime erişim hakkının korunması için gerekli önlemler alınmalıdır. Okul ve kırtasiye masrafları devlet tarafından karşılanmalıdır. Dar gelirli ailelerin eğitim masraflarını karşılayabilmesi için devlet desteği sağlanmalıdır. Bütün eğitim kademelerinde öğrencilere ücretsiz yemek hizmeti sunulmalıdır. Eğitim bütçesi acilen artırılmalıdır. Eğitim bütçesi başlangıç olarak en az iki kat artırılarak okullara daha fazla kaynak aktarılmalıdır. Eğitimde kamu hizmeti anlayışı güçlendirilmeli ve kamusal eğitim politikaları benimsenmelidir. Eğitimin ticari bir faaliyet değil, toplumsal bir hak olduğu anlayışı benimsenmelidir. Eğitim hakkının önündeki bütün fiziki ve yasal engeller kaldırılmalıdır.
Genel olarak eğitimin, özel olarak ana dilde eğitimin temel bir insan hakkı olduğu görüşü, dünya çapında kabul görmüş, Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere çok sayıda uluslararası örgütün kararlarıyla da kabul edilmiştir. Cinsiyeti, etnik ve dinsel kimliği ne olursa olsun herkes; sadece insan olduğu için, kendini geliştirme, kendini oluşturma hakkına sahiptir. İnsanın var oluşunun ve tüm yönleriyle gelişiminin olanaklı kılınması ancak eğitimin-anadilinde eğitimin kendi başına birincil bir amaç olarak algılanmasıyla mümkündür.
MESLEKİ EĞİTİM UCUZ EMEK SÖMÜRÜSÜ ÜZERİNDEN KURGULANMAMALI
Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) son yıllarda, özellikle 2021'de yapılan kanuni düzenlemeler sonrasında, öğrenci sayısında büyük bir artış yaşanmıştır. MESEM'lerde hızla artan öğrenci sayısı eğitimin niteliğine ve öğrenci haklarına olumsuz etkileri olmuştur. MESEM uygulamasında eğitimde nitelik yerine niceliğe odaklanılması önemli bir eksikliktir. Hükümetin mesleki eğitimi artırma politikaları kapsamında, iş gücü piyasasının kısa vadeli ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla öğrenci sayısının hızla artırılması, eğitimin niteliği konusunda ciddi endişelere yol açmaktadır. Nitekim öğrenci sayısının artmasıyla birlikte eğitimde nitelik düşmüş ve mevcut altyapının yetersiz kaldığı görülmüştür.
TAŞIMALI EĞİTİMİN BAZI BÖLGELERDE KALDIRILMASI YENİ MAĞDURİYETLER YARATMIŞTIR
MEB, çeşitli nedenlerle okula erişimde sorun yaşayan ilkokul, ortaokul ve lise öğrencileriyle özel eğitime ihtiyacı olan öğrencileri, belirlenen okullara günübirlik taşımaktadır. Türkiye’de 25 yıl önce, 1989-1990 eğitim öğretim yılında sadece iki ilde başlayan taşımalı eğitim uygulaması, Türkiye’nin çağ atladığı, ekonomik olarak geliştiği iddialarına karşın günümüzde neredeyse bütün illerde uygulanır hale gelmiştir. Taşımalı eğitim uygulaması, Türkiye'nin kırsal bölgelerinde öğrencilerin eğitim hakkından mahrum kalmaması amacıyla uzun yıllardır sürdürülmektedir. Ancak son dönemde, bazı illerde bu uygulamanın sona erdirilmesi nedeniyle kırsal kesimde yaşayan ailelerin çocuklarının bu durumdan olumsuz etkilenmiştir.
EĞİTİM BÜTÇESİ VE OKULLARA AYRILAN ÖDENEKLER YETERSİZDİR
Türkiye’de eğitim kurumlarının büyük bölümünün mülkiyeti hala devlete ait olmasına rağmen, eğitim kurumlarında verilen hizmetlerin önemli bir bölümü geçtiğimiz yıllar içinde ticarileştirilmiştir. Eğitimde yaşanan ticarileştirme ve özelleştirme uygulamaları, kimi zaman açık, ama çoğunlukla gizli olarak yapılmıştır. Bir taraftan eğitimin büyük bir bölümü zamanla birer ‘ticari işletme’ haline getirilen devlet okullarında sürdürülürken, diğer yandan eğitimin kamusal finansmanının tasfiye edilmesi yoluyla yoksul halkın eğitim finansmanı içindeki payı sürekli artmıştır.
Ülkemizde okulların önemli bir bölümü ciddi anlamda ödenek sıkıntısı çekerken, bakanlığın okullara ihtiyacı kadar ödenek ayırmaması nedeniyle, okulların pek çok ihtiyacı öğrencilerden düzenli olarak toplanan aidatlar, bağışlar ve okulların ticari faaliyetlerinden karşılanmaktadır. Eğitime bütçeden yeterli pay ayrılmaması ve okullara gönderilen ödeneklerin zorunlu harcamalara bile yetmemesi, okulların altyapı sorunları ve fiziki donanım eksikliklerinin sürekli artmasına neden olmaktadır. Devlet okulları yıllardır adeta kaynak yaratmaya zorlanarak, öğretmenler ise öğrenci ve velileri ile ‘satıcı-müşteri’ ilişkisi gibi para ilişkisine girmek zorunda bırakılmaktadır.
MEB ÖĞRENCİLERİN AÇIK LİSEYE YÖNELMESİNİ KOLAYLAŞTIRAN ADIMLAR ATIYOR
Son yıllarda öğrencilerin açık liseye geçmelerinin hızla artmasının arkasında birkaç önemli faktör bulunmaktadır. Bunların başında Millî Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) politikaları ve eğitim sistemindeki değişiklikler gelmektedir. Özellikle 4+4+4 eğitim sistemine geçiş sonrasında, öğrencilerin istemedikleri okul türlerine otomatik olarak kaydedilmeleri, açık liseye yönelimi artırmıştır. Bu durum, öğrencilerin istemedikleri halde meslek lisesi veya imam hatip liselerine kaydedilmeleri sonucu ortaya çıkmıştır. Birçok öğrenci, bu okullarda eğitim görmek yerine açık öğretim liselerine geçiş yapmayı tercih etmiştir.
MEB, son yıllarda açık öğretim lisesine geçişi kolaylaştırıcı adımlar atmıştır. Bu adımlar, hem üniversite sınavlarına hazırlık sürecindeki öğrencilerin örgün eğitimi bırakıp açık liseye geçmelerini hem de okuldan ayrılmak zorunda kalan veya örgün eğitimi tercih etmeyen öğrencilerin sayısını artırmıştır. Açık liseye geçişin kolaylaştırılması, öğrencilere esneklik sunarken, aynı zamanda eğitim sistemindeki bazı yapısal sorunları da gözler önüne sermektedir. Özellikle mesleki eğitim merkezlerinde çalıştırılan çocukların örgün eğitimde sayılması gibi durumlar, eğitimdeki niceliksel hedeflerin yanıltıcı olmasına yol açmaktadır.
OKULLARDA YARDIMCI HİZMETLİ GÖREVLENDİRİLMEMESİ YENİ SORUNLAR YARATACAKTIR
2024/’25 eğitim öğretim yılı başı itibariyle okulların üçte ikisinde kadrolu yardımcı hizmetli bulunmamaktadır. Eğitim öğretim yılı başında okullarda geçici olarak istihdam edilmek üzere İŞKUR bünyesinde Toplum Yararına Program (TYP) güvenlik görevlisi, temizlikçi, bakım ve onarım işçisi gibi alanlarda çok sayıda geçici sürede istihdam edilmek üzere personel alımları yapılmaktadır. İŞKUR tarafından okullarda geçici süreli istihdam edilmek üzere temizlik ve güvenlik personeli görevlendirilmesi, her yıl eğitim-öğretim döneminin başlamasıyla birlikte gündeme gelen bir konu olmuştur. Ancak 2024-2025 eğitim-öğretim yılı başlamadan MEB tarafından yayımlanan genelgede, bu yıl okullarda İŞKUR personelinin görevlendirilmesinde belirli sınırlamalar getirilmiştir. Bu kararın eğitimin niteliğini olumsuz etkilemesi kaçınılmaz olacaktır. Özellikle düşük gelirli bölgelerdeki okullar, İŞKUR personelinin yokluğunda temizlik ve güvenlik gibi kritik hizmetleri sağlamakta zorlanacak, okullarda hijyen ve güvenlik konusunda sorunlar yaşanacak, öğrencilerin sağlığını tehdit edebilecek sorunlar yaşanmasına neden olacaktır.
EĞİTİM HAKKINA ERİŞİMİN ÖNÜNDEKİ ENGELLER KALDIRILMALI
Eğitim hakkı, her çocuğun temel bir anayasal hakkıdır ve bu hakkın ihlal edilmemesi için devletin acil adımlar atması gerekmektedir. Bunun için öncelikle tüm öğrencilerin eşit şartlarda ve ücretsiz olarak nitelikli eğitime erişim hakkının korunması için gerekli önlemler alınmalıdır. Okul ve kırtasiye masrafları devlet tarafından karşılanmalıdır. Dar gelirli ailelerin eğitim masraflarını karşılayabilmesi için devlet desteği sağlanmalıdır. Bütün eğitim kademelerinde öğrencilere ücretsiz yemek hizmeti sunulmalıdır. Eğitim bütçesi acilen artırılmalıdır. Eğitim bütçesi başlangıç olarak en az iki kat artırılarak okullara daha fazla kaynak aktarılmalıdır. Eğitimde kamu hizmeti anlayışı güçlendirilmeli ve kamusal eğitim politikaları benimsenmelidir. Eğitimin ticari bir faaliyet değil, toplumsal bir hak olduğu anlayışı benimsenmelidir. Eğitim hakkının önündeki bütün fiziki ve yasal engeller kaldırılmalıdır.