KESK Gaziantep: “Yoksulluğa karşı mücadelede birleşiyoruz”
KESK Gaziantep Şubeler Platformu, bütçe sürecinin başlaması ile basın açıklaması gerçekleştirdi. KESK MYK üyesi Bahadır Berdicioglu tarafından yapılan basın açıklamasında, insanca yaşamak için ücretler sunulması gerektiğine dikkat çekildi.
Açıklama şöyle; "İşsizliğin, yoksulluğun, güvencesizliğin tüm toplumu sardığı koşullarda önemli bir
sürece, bütçe sürecine girmiş bulunuyoruz. Orta Vadeli Programın (OVP) 4 Eylül 2024 tarihli Resmî Gazetede yayımlanması ile bütçe süreci başladı. Bütçe yasa tasarısının da 17-18 Ekim gibi parlamentoya sunulması bekleniyor. Hepimiz biliyoruz ki, bütçeler sadece birtakım rakamlara, bilançolara cetvellere yer verilen metinler değildir. Bütçeler bir ülkede kaynakların, gelirlerin kimlerden toplandığını ve söz
konusu gelir ve kaynakların kimler için kullanılacağını gösteren belgelerdir.
Ödediğimiz vergilerden aldığımız maaşlara-ücretlere, sosyal haklarımızdan yararlanacağımız
kamu hizmetlerine kadar hayatımızın hemen her alanı bütçe ile belirlenmektedir.
Dolayısıyla herhangi bir ülkedeki mevcut sistemin kimden veya kimlerden yana
olduğunu anlamanın en kolay yolu bütçesine bakmaktır.
Kaynaklar, gelirler kimlerden toplanıyor, kimlerin faydası için kullanılıyor? Temel
soru budur.
Bu açıdan bakıldığında ülkeyi yönetenlerin yıllardır yaptıkları birbirinin kopyası
bütçeler ile tercihlerini hep patronlardan, zenginlerden, sermayeden yana
kullandıkları ortadadır. Buna karşın söz konusu bütçelerde kaybeden hep halkın ezici
çoğunluğunu oluşturanlar, alın teri ile geçim savaşı verenler olmuştur.
Çünkü bugüne kadar yapılan bütçelerde:
- Halkın, emekçiler olarak bizlerin bütçe hakkı yok sayılmıştır. Yani bütçe yapım
süreçlerinde emekçilerin, halkın, onların temsilcileri olan sendikaların,
konfederasyonların, meslek odalarının, birliklerin talepleri hiç dikkate alınmamıştır. Kamu
gider ve gelirlerinin belirlenmesinde bizlere hiçbir söz hakkı tanınmamıştır. Halk adına
bütçeyi denetlemekle görevli Sayıştay’ın yetkileri dahi kuşa çevrilmiştir.
Vergi adaletsizliği gittikçe derinleştirilmiştir. Hem dolaylı hem dolaysız tüm vergilerin
yükü biz bordroluların omuzlarına yıkılmıştır. - Üstelik bizden toplanan vergiler ne insanca yaşamaya yetecek bir ücret ne de “yol,
su, elektrik” olarak bize dönmüştür. Bütçeden başta eğitim ve sağlık hizmetleri olmak
üzere kamu hizmetlerine, yatırımlarına ayrılan pay gittikçe azaltılmıştır. - Toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme göz ardı edilmiştir. Yıllardır şiddete,
güvencesiz istihdama maruz bırakılan kadınlar bütçede de yok sayılmıştır. - Hem ücretlerimizden hem de tüketimimizden kesilen vergiler patronlara,
“muafiyet”, “istisna”, “teşvik”, “vergi indirimi”, “vergi affı” olarak aktarılmıştır. - Vergilerimiz, faize, Kur Korumalı Mevduat (KKM) sistemine, müşteri garantili şehir
hastanelerine, yol, köprü, havaalanı, tünel inşaatı müteahhitlerine, “beşli çeteye”,
sermayeye gitmiştir. Halkın itibarı ayaklar altına alınırken vergilerimiz sarayın mutfak
harcamalarına, yüzlerce araçlık koruma konvoylarına, nereye, kime harcandığını
bilmediğimiz örtülü ödeneklere gitmiştir. - Savunma ve güvenlik adı altında yapılan harcamalar gittikçe şişirilmiştir.
Kutuplaştırıcı, çatıştırmacı politikalarla, insan haklarının yok sayıldığı adaletsiz
uygulamalarla hepimizin gelecek kaygısı büyütülmüştür.
Kısacası bugüne kadar yapılan bütçelerde aslan payı hep sermayeye, patronlara,
savunma ve güvenlik adı altında silah sanayisine, çatışma ve savaşa ayrılmıştır.
Sonuçta emeği ile geçim mücadelesi veren tüm kesimlerin payına yoksullaşma, işsizlik,
güvencesizlik ve gelir dağılımı adaletsizliği düşmüştür.
Tüm bunlara rağmen iktidar alın teri ile yaşam savaşı veren ezici çoğunluğu içine ittiği
tabloyu 2025 bütçesi ile daha da karartmayı hedeflemektedir.
Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir. Hem iktidarın mevcut ekonomik modeli hem de
bunun bir parçası olarak arka arkaya açtığı tasarruf ve vergi paketleri ve son olarak OVP bu
durumu ispatlamaktadır.
Bilindiği üzere 2019 sonundan 2023 Mayıs seçimlerine kadar olan dönemde düşük merkez
bankası politika faizi, yüksek kura dayalı bir ekonomik model uygulanmıştır.
Dönemin Hazine ve Maliye Bakanı modeli şu cümleler ile özetlemişti. “Bu sistemden dar
gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyorlar. Çarklar dönüyor”
2023 seçimlerinden hemen sonra geçilen mevcut ekonomik modelde de çarklar yine emeği ile
geçinenlerin daha fazla yoksullaştırılması, işsiz bırakılması pahasına döndürülmektedir.
KESK olarak “rasyonel” diye cilalanan, “çare” olarak gösterilen ekonomik modelin, daha ilk
günlerde IMF’siz IMF programı olduğuna dikkat çekmiştik.
Modelin temel ayakları olan 12. Kalkınma Planı, Orta Vadeli Program ve 2024 Bütçesi ile alın
teri ile yaşam mücadelesi veren tüm kesimlere bir “Bermuda Şeytan Üçgeni Tuzağı”
kurulduğunun altını çizmiştik. Aradan geçen bir yılı aşkın zamanda yaşananlar bizi haklı
çıkarmıştır.
İktidar söz konusu modele geçer geçmez 2023 Mayıs seçimlerini kazanmak için kaşıkla
verdiğini kepçe ile geri almak için düğmeye basmıştır. - Önce KDV ve BSMV oranları, harçlar fahiş oranda arttırılmıştır. Ardında ek bütçenin yükü
yine emekçilere, halka yıkılmıştır. - “Tasarruf” adı altında servis, nöbet ücreti, mesai ücreti gibi kazanılmış haklarımız ortadan
kaldırılmıştır. Kamu lojmanlarının ve sosyal tesislerinin ücretleri “ekonomiye kazandırma”
adı altında arttırılmıştır. - Kamuda işe, göreve alımlar sadece emekli olanların ve hayatını kaybedenlerin sayısı ile
sınırlanmıştır. Kamu emekçileri sefalet düzeyine inen aylıklar nedeni emekli olamadığı
için kamunun kapıları gençlere kapatılmıştır. - Bugün “Tasarruf” adı altında kamunun elindeki iş makinaları satılmakta, çalışanların en
çok ihtiyacı olan kamu kreşleri dahi “Maliyeti yüksek” denilerek kapatılmaktadır. - Okullarda İşgücüne Uyum Programı (İYUP) adı altında haftanın sadece üç günü, günlük net
565 TL ücretle geçici temizlik görevlisi çalıştırılmasına geçilmiştir. Ancak kimse bu paraya
evinden dahi çıkamadığı için okullar adeta çöplüğe çevrilmiştir.
Buna rağmen iktidar son OVP ile kamusal emeklilik ve sosyal güvenlik sisteminin
tamamlayıcı emeklilik ile tasfiye edilip kıdem tazminatının ortadan kaldırılmasından
emeklilik yaşının yükseltilmesine, “yeni nesil çalışma biçimleri” adı altında esnekgüvencesiz istihdamın yaygınlaştırılmasından ücret ve maaşların gerçekleşen değil,
hedeflenen düşük enflasyon rakamlarına göre arttırılmasına kadar bir dizi saldırı ile
elimizde kalan son haklara da göz koymaktadır.
Kısacası iktidar OVP ile emekçiler açısından 3 yıl ileriyi değil, 200 yıl geriyi, 19. Yüz yıl
kölelik koşullarını hedeflemektedir.
İktidar son olarak 3 gün önce TBMM’ye sunduğu yasa teklifi ile Savunma Sanayi
Destekleme Fonu’na kaynak aktarmak adına yeni bir soyguna daha hazırlanmaktadır.
Buna göre: - Vergi beyannamelerinden gümrük idarelerine verilen beyannamelere, sosyal güvenlik
kurumlarına verilen beyannamelere kadar her beyanname başına ikinci bir damga vergisi
alınması, - Tapu ve kadastro işlemlerinden, taşınmaz satışlarında alıcı ve satıcıdan ayrı ayrı 750 TL,
diğer işlemlerde adına işlem yapılandan 375 TL, - Limiti 100 bin Türk lirası ve üzerinde olan kredi kartlarının hamillerinden her bir kart
başına yıllık 750 TL, - Noterdeki işlemlerden, taşınmaz satışlarında tapuda alınan bedel kadar,
- Sıfır araçların tescil işlemlerinde 3.000 TL, ikinci el araçların her çeşit satış ve devirlerinde
1.500 TL - Noterlik ücreti alınan diğer işlemlerde işlem başına 75 TL alınması hedeflenmektedir.
- Motor silindir hacmi 100 cm3 altında olan motosikletlerden, motor gücü 6 kW ve altı olan
motosikletlerden bile Motorlu Taşıtlar Vergisi alınması hedeflenmektedir.
Kısacası yıllardır Filistin halkının yaşadığı acılar üzerinden sadece hamaset nutukları
atmakla yetinen, İsrail ile askeri ve ticari ilişkilerini sürdürmek için her türlü yola
başvuran iktidar hayat pahalılığı ve işsizlikle savaşmak yerine suni bir savaş tehdidi
yaratmıştır.
Bu suni tehdidinin meyvelerini toplamak için “milli birlik ve beraberlik, aynı gemideyiz” gibi
yıllardır tekrar ettiği nakaratlar ile elini bir kez daha bizlerin cebine atmaktadır.
Burada sizlerle mevcut yoksulluğa, işsizliğe, gelir adaletsizliğine, milyonların artan
borç yüküne ilişkin rakamları, verileri uzun uzadıya paylaşacak değiliz.
Ancak şu kadarını söylemeden geçmek de olmaz.
İktidar takla attırılan TÜİK rakamlarına dayanarak “Enflasyonda düşüş trendi sürüyor!” dese de
bu suni rakamlara göre bile enflasyon düşmemiş, sadece baz etkisi ile artış hızı yavaşlamıştır.
Kaldı ki Türkiye %49,38’lik TÜİK enflasyon oranı ile bile OECD ülkeleri içinde de Avrupa
ülkeleri içinde de açık ara öndedir. Avrupa'da Türkiye dışında çift haneli yıllık enflasyon
yaşayan başka bir ülke yoktur. Avrupa'daki 31 ülkenin yıllık enflasyonu Türkiye'nin temmuz
ayında %3.23 olan aylık enflasyonun altında kalmıştır.
Türkiye’de başta emekliler, asgari ücretliler, işsizler olmak üzere 70 milyon yurttaş yoksulluk
sınırı altında, 30 milyon yurttaş ise açlık sınırının altında bir gelirle yaşam savaşı vermektedir.
Devletin resmi rakamları da tüm toplumu saran bu yoksulluğu, sefaleti teyit etmektedir.
Ülkede gelir dağılımı adaletsizliği de hiç olmadığı kadar derinleşmiştir.
Toplumun gelirden en fazla pay alan %5’lik kesiminin geliri, en düşük pay alan %5’lik kesiminin
28 katına çıkmıştır. En zengin %1’lik kesim toplam gelirin %19’unu alırken geriye kalan %99
gelirin %81’ini paylaşmaktadır.
Tıpkı enflasyonda olduğu gibi işsizlikte de TÜİK vasıtasıyla rakamlara takla attırılsa da
bugün geniş tanımlı işsizlik oranı %27,2’ye çıkmıştır.
DİSK-AR çalışmasına göre geniş tanımlı kadın işsizliği %35,7’ye, geniş tanımlı toplam işsiz
sayısı ise 11 milyona ulaşmıştır. Üstelik her 3 çalışandan 1’i kayıt dışıdır.
Emekçilerin, dar gelirli yurttaşların içine itildiği borç batağı da büyümüştür.
Çünkü ihtiyaç kredisinden konut kredisine taşıt kredisinden kredi kartlarına kadar tüm
borçlanma faizlerinde astronomik artışlar yapılmıştır. Buna milyonlarca yurttaş maaşı-ücreti
yetmediği için kredi kartına başvurmak zorunda kalmaktadır.
Batık kredi kartı borcu son 14 ayda %333 artışla 43,7 Milyar TL’ye çıkarken batık ihtiyaç
kredisi borcu ise %81 artışla 45,8 Milyar TL’ye çıkmıştır.
Emekçilerin geliri eriyip borcu artarken Türkiye uluslararası sermayeye en yüksek
faizi veren ülke konumuna getirilmiştir.
İktidar göz göre göre ülkenin geleceğini satmaktadır. Ülkemiz amacı istihdam
yaratmak ya da yatırım yapmak değil, yüksek faizden beslenmek olan ‘köpek
balıklarının’ av alanına çevrilmiştir.
Tüm bunlara rağmen ıstakoz yedikleri masalardan, meclis bahçesindeki kebap partilerinden,
mangalda sucuk partilerinden fotoğraf paylaşanlar hiç utanmadan yoksullaştırdıkları
milyonlara hala “kemer sıkın” demektedir.
Oysa emekçilerin, emeğin, yoksullaştırılmış halkın gittikçe kararan tablosu emekten,
halktan yana bir bütçeyi yakıcı bir ihtiyaç haline getirmiştir.
Bizler emekten- halktan yana bir bütçe için: - Öncelikle bütçe hakkımızın önündeki engellerin kaldırılmasını, halkın, emekçilerin
bütçe süreçlerine etkin katılımının sağlanmasını istiyoruz. - Kamu hizmetlerine ve yatırımlarına bütçeden ayrılan payın artırılmasını,
piyasalaştırılmasına, tasfiyesine ve özelleştirme soygununa son verilmesini istiyoruz. - Toplumsal cinsiyete duyarlı bir bütçenin hayata geçirilmesini, kadınların güvenceli
istihdamının arttırılmasını, kadınları şiddetten koruyacak kamusal hizmetlerin
genişletilmesini istiyoruz. - Vergide ve ücretlerde adalet istiyoruz. Bunun için; tükettiğimiz her şeyden alınan KDV,
ÖTV gibi tüm dolaylı vergilerin düşürülmesini, - Gelir vergisi birinci dilim oranının %15 ten %10’a düşürülerek, yoksulluk sınırına kadar
olan maaşların-ücretlerin birinci vergi diliminde sabitlenmesini, - Kar, faiz ve servet gelirlerine tanınan ayrıcalıkların kaldırılmasını, belli bir servet
düzeyinin üzerindeki zenginlerden servet vergisi alınmasını, - Vergilerimizden oluşan bütçeden alıp Kamu Özel İş birliği (KÖİ) projelerine, Kur Korumalı
Mevduat (KKM) sistemine aktarılan Hazine garantilerine son verilmesini, - Vergilerimizin, ülkenin kaynaklarının güvenlikçi politikalara, silahlanmaya değil;
istihdamın, üretimi arttırılması, yoksulluğun ve işsizliğin önlenmesi, adaletin,
barışın ve demokrasinin tesis edilmesi için kullanılmasını istiyoruz. - Maaşlarımızdaki kayıpların karşılanmasını; en düşük kamu emekçisi maaşının kira, aile,
yakacak yardımları ile yoksulluk sınırının üzerine çıkarılmasını istiyoruz. - Sözleşmeli, taşeron, ücretli, vekil gibi hür türlü güvencesiz istihdama son verilmesini, tüm
kamu emekçilerinin güvenceli-kadrolu istihdam edilmesini istiyoruz.
Bu kapsamda KESK olarak “Geçinemiyoruz! Yoksulluğa Karşı Mücadelede Birleşiyoruz!“ şiarı
ile tüm yurtta işyerlerinde, kent meydanlarında olacağız.
Kamu emekçisinden işçisine, asgari ücretlisinden emeklisine, çiftçisinden kadınlarına,
gençlerine kadar halkın ezici çoğunluğunun haklarına yönelik saldırı dalgasına karşı birleşik
ve ortak bir mücadeleyi örmek için çaba sarf etmeye devam edeceğiz.
30 Kasım 2024 tarihinde Ankara’da gerçekleştireceğimiz Merkezi Miting ile emeğin
kürsüsünü kuracağız.
Buradan sizin aracılığınızla “bu düzene itirazım var” diyen tüm emekçilere,
vatandaşlara seslenerek sözlerimizi tamamlamak istiyoruz.
Hepimiz biliyoruz ki yüzünü sermayeye sırtını emekçilere dönen bu düzen
kendiliğinden değişmeyecektir.
Emeğimizi hedef alan saldırıların dalga kıranı bizleriz. Emeği, alın teri ile geçinenler,
ezilenler olarak dünyanın en büyük çok sesli korosu bizleriz.
Tarihin sayfaları omuz omuza verdiğimizde karşımızdakileri kumdan kalelere
dönüştürdüğümüz örneklerle doludur.
Gelin; insanca yaşamaya yetecek bir ücret, adil bir vergi sistemi, halk için emek için
bütçe, güvenceli iş, güvenli gelecek için omuz omuza verelim.