TOĞRUL MECLİSTE BÜTÇEYİ KONUŞTU
Güney'in Sesi GAZETESİ - TBMM İdare Amiri ve HDP Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul, TBMM ve Kamu Baş Denetçiliği bütçesi üzerine mecliste söz aldı.
Toğrul, yaptığı konuşmada, "Meclis olarak yaklaşık 25 gün komisyon aşamasında bütçe görüşmeleri gerçekleştirdik. Şimdi ise 12 gün genel kurulda bütçe görüşmelerini sürdüreceğiz. Fakat tek adam rejimiyle birlikte, parlamentonun bütçe yapma hakkının tamamen elinden alındığının altını çizmek gerekiyor. Çünkü merkezi bütçeler Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nca hazırlanıyor. Ve biz de meclis olarak bütçenin virgülünü dahi değiştirmeden bir prosedürel demokrasi oyunu sergilemekten başka bir şey yapmıyoruz. Aslında geldiğimiz aşamada bütçe görüşmesi sadece bir ritüel halinde devam ediyor.
Mevcut tek adam rejimiyle birlikte meclis denetim ve yasama yetkilerinden mahrum bırakıldı. Tek adam rejimi orantısız ve denetimsiz bir şekilde güçlenirken Meclis gün geçtikçe işlevsizleştirildi. Deyim yerindeyse tek adam rejimi TBMM’nin yasama yetkilerini gasp etti. TBMM'nin yasama yetkisinin gasp edilmesine başta Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı olarak karşı çıkmanız gerekirken bu konuda tek bir adım atmadınız.
Meclis halkın sorunlarını gündeme getirmek ve çözmekle yükümlüdür. Ne zaman yaşanan sorunlara ilişkin Meclise bir araştırma önergesi sunsak yada çözüm önerisinde bulunsak iktidar olarak buna engel oluyorsunuz. Sizce muhalefet hiç doğru bir öneri getirmiyor mu? Bu meclis sadece iktidar milletvekillerinden mi oluşuyor. Farkında mısınız? Sarayın istediği yasalar dışında bu meclisten hiçbir yasa geçmiyor. Meclis işlevsizleşti. Ve iktidarın politikalarını yasama yoluyla noterleyen bir büroya dönüştü. Bakın 27. Dönemde yaklaşık 270 kanun teklifi kabul edilmiş. Sadece bir kanun teklifinde muhalefet ile ortaklaşılmış.
Diğer bir yandan parlamento yasama denetiminin yapıldığı bir yerdir. Başkanlık rejimiyle, Meclis’in bu yetkisi elinden alındı. Gensoru verilemiyor. Yürütmeden hesap sorulamıyor. Yasama yoluyla iktidarı denetlemek demokrasinin temel ilkelerinden birisidir. Ancak, bu denetim hakkı TBMM tarafından engelleniyor. Hatta bizzat meclis başkanı olarak sizin elinizle engelleniyor.
En önemli denetim yollarından biri olan Yazılı Soru Önergelerinin büyük bir kısmına ilgili Bakanlıklar tarafından cevap verilmiyor. Birçoğu da genellikle TBMM İç Tüzüğü gereğince iade ediliyor. Bu meclisin yaşanan bu büyük ayıba bir an önce son vermesi gerekiyor.
Bakınız 27. Dönem 5 Yasama yılında (23 Eylül 2022 itibariyle) verilen 73.779 yazılı soru önergesinin 71.248’i işleme alınmış. İşlem alınan önergelerin yalnızca 9.847’si süresi içinde, 35.723’ü ise süre geçtikten sonra olmak üzere toplam 45.570’i cevaplanmış. 21. 929’u yanıtsız bırakılmış. 1319’u ki genelde bizim grubumuza ait ve sizin absürt nedenlerinizden dolayı iade edilmiş.
Absürt diyorum. Çünkü gerçekten absürt. Bakın şimdi size burada genel kurulun huzurunda sormak istiyorum. İade ettiğiniz önergelerde ‘Asimilasyon’ demeyelim. Ne diyelim? ‘İşkence’ demeyelim. Ne diyelim? ‘Sivillere yönelik hak ihlalleri’ demeyelim. Ne diyelim? Maraş, Roboski, Ankara Gar ve Suruç Katliamı demeyelim. Ne diyelim? Cinsel şiddet ve Yargısız infaz demeyelim. Ne diyelim? Şimdi bu önergeler neden geri iade ediyorsunuz? İktidarınızın istediği dil ile yazılmadığı için yada sorulmasını istemediğiniz alanlardan sorulduğu için iade ediyorsunuz.
Diğer dikkat çekici durum ise, Adalet Bakanlığının birçok önergeyi yanıtsız bırakmasıdır. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ve Bekir Bozdağ’a yöneltilen 8.480 önergenin 6.717’sine (%79) cevap verilmemiş. Anlayacağınız Türkiye’de şu anda mumla aramaya çalıştığımız adaletin adaletsizliği soru önergelerinin cevaplanmamasına da sirayet etmiş. Meclis başkanı olarak bu durumuda izliyorsunuz. Adalet bakanlığına sormaya tenezzül dahi etmiyorsunuz. Benim vekilimin size sormuş olduğu önergeleri neden cevaplamıyorsunuz demiyorsunuz.
Sizin yönetiminizdeki bu mecliste yaşanan tek ayıp bununla da sınırlı değil. Bakın bu meclis Kürtçeye yönelik yaklaşımıyla da bir ayrımcılık yapıyor. Milyonlarca yurttaşın anadili olan Kürtçenin meclis kürsüsünde duyulmasına dahi tahammül edemiyorsunuz. Bu coğrafyada en çok konuşulan ikinci dil kayıtlara ‘X’ ya da ‘bilinmeyen dil’ olarak geçiyor.
Bakın, milletvekillerimiz Meral Danış Beştaş ve Feleknas Uca’nın Kürtçe yapmış olduğu konuşmaların meclis tutanaklarına ‘X’ olarak geçmesi utanç vericidir. Yine Sayın Ayşe Sürücü’nün, 8 Aralık 2021’de Meclis’te Kürtçe konuştuğu sırada mikrofonu kapatıldı. Örnekler çoğaltılabilir ancak bir örnek bile bin yıllardır bu topraklarda yaşayan kadim bir halka yapılan saygısızlığa dikkat çekmek için yeterlidir diye düşünüyorum.
İktidarınız, işine geldiği zaman Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgelerde pankartlar asıp Kürt kardeşim söylemlerinde bulunabiliyor. Hani Kürtçe bilinmeyen bir dildi. Biz Kürtler bunu bir hakaret olarak görüyoruz. Bunu bilesiniz.
Bu meclisin bir diğer ayıbı ise milletvekillerinin itibarının ve haysiyetinin yerlerde sürüklendiği bir döneme tanıklık etmesidir. 27. Dönem milletvekillerinin kolluk kuvvetleri tarafından saldırıya ve şiddete maruz kalmasıyla rekor kırdı. Musa Piroğlu tekerlekli sandalyeden düşürüldü. Ayşe Acar Başaran bir polis memuru tarafından seni çivilerim diye tehdit edildi.
Semra Güzel, polisler tarafından gözaltına alınırken işkenceye varan şiddetlere maruz kaldı. Ve en vahimi ise Habip Eksik ve Sait Dede kolluk tarafından darp edildi. Habip Eksik’in ayağı 3 yerden kırıldı. Kırılan sadece vekilimizin ayağı değildir. Kırılan bu meclisin itibarıdır. Kırılan bir halkın iradesidir. Ve siz de meclis başkanı olarak meclisin haysiyetini korumak yerine bu duruma sesiz kaldınız. Bu durumu seyrettiniz. Bir anlamda da yapılanları akladınız.
Bu Mecliste yaşanan bir diğer sorun ise terzi kendi söktüğünü dikemiyor misali kendi çalışanlarının sorunlarına da çözüm üretmiyor. 4 yıldır her bütçe konuşmasında söylüyoruz ve artık dilimizde tüy bitti. Ama siz başta meclis başkanı olarak bu sorunlara çözüm üretmeme konusundaki inadınızı sürdürüyorsunuz.
Meclise ayrılan bütçenin en büyük kısmını personel giderleri oluşturuyor ise de sözleşmeli personelin kıdem tazminatı hakkı gasp ediliyor. Evrak dolaşım, temizlik, büro araç ve gereçlerinin temini, taşıması gibi hizmetlerin sunulduğu birimde çalışan emekçiler Meclis çatısı altında esnek ve güvencesiz çalışıyorlar. Yine aynı şekilde, çay ocağında çalışan emekçiler de personel eksikliği nedeniyle artan iş yükünün altında her geçen gün daha da eziliyorlar.
Meclis çalışanlarına kıdem tazminatı hakkı tanınarak, özlük hakları ve sosyal güvenceleri garanti altına alınmalı, sendikal hakları korunmalı ve desteklenmelidir.
İşlevsiz bir kurum olan Kamu Denetçiliği üzerine bir kaç söz söylemek gerekirse; Kurumu’nun son yıllarda yaşanan önemli gelişmelere, toplumsal sorunları ve hak ihlallerinin büyük bir çoğunluğunu görmezden geldiği ortadadır. Kurum hukuka uygun kararlar vermekten çok dönemin siyasi atmosferine uygun kararlar vererek kuruluş amacını ihlal ediyor.
Kamu Denetçiliği Kurumu’nun mahkeme kararının uygulanması yönünde tavsiyede bulunma yetkisi olmasına rağmen bugüne kadar Kobani Davası, Demirtaş davası başta olmak üzere AİHM’in ihlal kararı verdiği birçok davayla ilgili kararın uygulanması yönünde bir tavsiye kararı olmadı.
Yine diğer bir yandan cezaevlerinde binlerce mahpusun, görevli personel tarafından işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı, ağır hasta mahpusların hastane hizmetlerinden neredeyse hiç faydalanamadıkları dönemde, kurum yalnızca birkaç sevk başvurusu için tavsiye kararı vermiş. Bunun dışında kılını dahi kıpırdatmamış. Kolluk güçleri tarafından kaçırılan yurttaşlar, emniyette ve karakollarda yaşanan işkencelere ilişkin “incelenmezlik kararı” vermesi utanç vericidir.
Sonuç olarak; Kamu Denetçiliği Kurumu, toplumsal sorunları ve hak ihlallerinin büyük bir çoğunluğunu görmezden gelmiştir. Dolayısıyla kuruluş amacını tümüyle ihlal etmiştir." ifadelerine yer verdi.