YOKSULLUĞUN SORUMLUSU MÜLTECİLER DEĞİL
Güney'in Sesi GAZETESİ - Savaşın, yoksulluğun ve göçün sorumlusu mülteciler olmadığını savunan Gaziantep Emek ve Demokrasi Güçleri Platformu dün Yeşilsu Meydanı’nda basın açıklaması gerçekleştirdi.
Gaziantep, Yeşilsu Meydanı’nda toplanan platform temsilcileriyle beraber STK’lar ırkçı yaklaşımları kınarken Türkiye’de artan hayat pahalılığı, açlık ve geçim derdinin nedeninin mülteciler olmadığını dile getirdiler. Emek ve Demokrasi Güçleri adına basın metnini Mehmet Türkmen okudu. Türkmen’in okuduğu açıklamada satır başları şöyle;
YOKSULLUĞA ÖFKE BİRİKİYOR
Ülkede artan yoksullukla birlikte tüketim mallarının her geçen gün ulaşılamaz hale gelmesi öfkeyi arttırıyor. Hükümetin açıkladığı ekonomik programlarla halkın cebindeki para patronlara aktarılıyor. Bunu Ekonomi Bakanı Nebati de itiraf etti. Nebati geçtiğimiz haftalarda “Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyorlar. Çarklar dönüyor” ifadelerini kullanmıştı. Yaşadığımız yoksulluğun sebebi işte bu kadar basit.
YOKSULLUĞUN SORUMLUSU MÜLTECİLER DEĞİL
Bugün yaşanan yoksulluğun sorumlusu, savaş yüzünden ülkesinden kaçmak zorunda kalmış mülteciler değildir. Bugün yaşadığımız yoksulluğun sorumlusu, halkın ve ülkenin birikimlerini kendi cebine, sermayedarların, ‘beşli çete’lerin cebine aktaran siyasi iktidar ve onların temsil ettiği sermaye sınıfıdır. Bugün ülkemizdeki göç sorunun sebebi mülteciler değildir. Bu göçün sebebi, Suriye’yi, Irak’ı, Ukrayna’yı kan gölüne çeviren, bu ülkelerin zenginliklerine göz diken, egemenlik alanlarını genişletmek isteyen emperyalistler ve onların işbirlikçisi bölge gericilikleridir.
MUHALEFET PARTİLERİDE SORUMLU
Askeri operasyonlara, AKP’nin yayılmacı dış politikasına ve savaş politikalarına olur veren ve bugün utanmadan göçmen düşmanlığını kışkırtan burjuva muhalefette, savaştan, göçten, göç sonucu yaşanan sorunlardan AKP-MHP hükümeti kadar sorumludur. Ev kiralarını artıran, geçim derdini yükselten, ücretlerin baskılanmasına sebep olan mülteciler değildir.
Göç ve göçmen sorununun çözümü bugün propaganda edildiği gibi ‘Zafer Turizm’le veya ‘Davul zurna ile ülkelerine göndereceğiz’ tutumu değildir. Eğer gerçek ve gerçekleşebilir bir çözüm isteniyorsa yapılması gerekenler şunlardır:
1- Göç meselesi güvenlikçi bir anlayışla ele alınamaz, İçişleri Bakanlığının keyfine bırakılamaz. Göç sorunu göç ve iltica hakları temelinde yeniden düzenlenmelidir. 1951 Birleşmiş Milletler Cenevre Mülteci Sözleşmesi dâhil olmak üzere uluslararası hukuktan doğan haklar sığınmacılara tanınmalıdır. Göçmenlerin statüsüz kalmasına sebep olan mevcut uluslararası göç yönetimi anlayışı değişmeli; kayıtsız-belgesiz nüfus ivedilikle kayıt altına alınmalı ve uluslararası koruma sağlanmalıdır.
2- Türkiye önceki yıllarda göçmenler için bir transit ülke iken, AB ile imzalanan Geri Kabul Anlaşması sonrasında bir zorunlu ikamet adresi haline geldi. Sonuçta sığınmacıların üçüncü ülkeye geçiş hakkı, hukuk çiğnenerek tırpanlanmış oldu. Geri Kabul Anlaşması derhal iptal edilmeli, mültecilere AB ve Batı ülkelerine gitme hakkı tanınmalı; bu ülkeler, Türkiye ile eşit sorumluluk almalıdır.
3- İç savaşların gösterdiği tarihsel gerçek, geri dönüşlerin en az 15-20 yıl sonra başladığı yönündedir. Savaşın devam ettiği alanlara göçmenlerin zorla gönderilmesi suçtur. Dolayısıyla “Bir yılda göndeririz” gibi propagandif vaatlerin karşılığı yoktur. Geri dönüşler Suriye’de savaşın derhal sonlandırılması, kalıcı barış ve demokratik ortamın sağlanmasına bağlıdır. Ayrıca dönmek isteyenler için ekonomik, politik, sosyolojik ve psikolojik alt yapının sağlanması gerekir.
4- Türkiye’de göçmen ve mülteciler de dahil olmak üzere herkes için kayıt dışı sigortasız ve güvencesiz çalışma son bulmalıdır. Mültecilerin en yaygın biçimde sigortasız, düşük ücretle ve son derece ağır koşullarda çalıştırıldığı kentlerden biri de Gaziantep’tir. Patronların tek taraflı başvurabildiği çalışma izni uygulaması sonlandırılmalıdır. Türkiye’de çoğu çocuk 2 milyon mülteci ve göçmen işçi çok ağır koşullarda sömürülmektedir. Buna karşılık bütün ülke genelinde çalışma izni olan Suriyeli işçilerin sayısı 38 bin civarındadır. Göçmen ve mülteci işçilerin yerli işçiler ile aynı sendikada örgütlenmesinin, toplu sözleşme ve grev yapabilmelerinin önü açılmalıdır. Çünkü onlar Türkiye işçi sınıfının bir parçasıdır. Sermaye rekabeti kışkırtırken, işçiler birliği ve ortak mücadeleyi esas almalıdır.
5- Mülteci kadınlar ve çocuklar en ilkel biçimleriyle cinsel istismara maruz kalmaktadır. Mülteci kadınların yaygın şekilde tacize ve cinsel saldırıya uğradığı Türkiye’nin batısından doğusuna bir gerçeklik olduğu ve bu tür sorunların en çok yaşandığı kentlerden birinin de Antep olduğu bilinmektedir. Mülteci kadınlar, LGBTİ+’lar ve çocuklar İstanbul Sözleşmesi referans alınarak erkek şiddetine karşı korunmalıdır.
6- AKP-MHP, cihatçı çeteler için Türkiye’yi cephe arkası olarak kullandırma faaliyetinden vazgeçmelidir. Savaş suçları başta olmak üzere insanlık suçlarına bulaşmış kişileri uluslararası yargıya teslim edecek bir mekanizma oluşturulmalıdır. Göçmen kaçakçıları ve devlet içindeki uzantıları için ağır cezai düzenlemeler yapılmalıdır. Sınır ötesi operasyon vb. gerekçelerle cihatçı çete mensuplarına vatandaşlık ve çeşitli imtiyazlar verilme uygulaması sonlandırılmalı, cihatçı çeteler derhal dağıtılmalıdır.