DOLAR 34,4446 -0.08%
EURO 36,4438 0.24%
ALTIN 2.963,300,97
BITCOIN 33877775,30%
Gaziantep
11°

HAFİF YAĞMUR

15:26

İKİNDİ'YE KALAN SÜRE

guneyinsesigazetesi

guneyinsesigazetesi

21 Kasım 2024 Perşembe

Yazar Çoban,“Türkiye sevgisizliği yaşıyor”

Yazar Çoban,“Türkiye sevgisizliği yaşıyor”
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Güneyin Sesi GAZETESİ – Çukurova’nın yetiştirdiği 1978 kuşağının Devrimci yazar Muhittin Çoban ile yaptığımız özel röportajı okuyucalarımızla paylaşıyoruz. “Türkiye sevgisizliği yaşıyor” diyen yazar Muhittin Çoban’a biz sorduk o anlattı.

Son iki romanınız olan ‘İşgal’ ve ‘Edepsiz’ epey ilgi görüyor, böyle bir ilgiyi bekliyor muydunuz? Ama öce Muhittin Çoban kim, okurlarımıza kendinizi tanıtır mısınız? Haliyle okuyucu bu romanları yazanı tanımak isteyecektir.

Oldukça haklısınız, bu bende de var, okuduğum, beğendiğim bir kitabın yazarını merak ederim; sadece biyografisini değil, fotoğraflarını da. Çünkü fotoğraflarda önemli, o duruşlar, bakışlar, mimikler kişiyi ele verir, yani düşüncesiyle bütünleştirir. Yazdıkları farklı, duruşu farklıysa burada bir sorun var demektir.

Ben kimim? Şimdi buna nasıl yanıt verilmeli; bunu keşke bir başkasına, beni tanıyan birine sorsaydınız, o yanıtlasaydı. Çukurova insanıyım, Çukurova’nın topraklarından beslendim. Pamuk, karpuz, buğday tarlalarını bilirim; hele ki sıcağını, tepende tepsi gibi duran, toprağı ve tenleri kavuran sarı güneşini… İnsanlarını da bilirim. Severim coğrafyasını. Çok göç alan bir bölge. Her gelen Çukurova’ya güzellikler katmıştır. Çukurova da göçmen karşıtları olan yok muydu, vardı. Hatta gelenler sonra gelenleri beğenmezdi. Ama bu azınlıktaydı. Çukurova’nın insan insanı seviyor.

Haklısınız ‘İşgal’ ve ‘Edepsiz’ ilgi gördü, sevinçle okunuyor, bu ilginin az olduğuna inanıyorum, bunun içinde daha çok tanıtıma ihtiyacı var. İmkânsızlıklardan dolayı tanıtım yapılamıyor. İnanıyorum ki daha fazla ilgi görecekler.

Okuyucuyla aranız nasıl?

Okuyucuyla aramda derin uçurumlar yok, tabii kastedilen bilinçli ve dikkatli okuyucuysa. Okumak için okuyan okuyucuları da katarsak bunlarla aram iyi değil haliyle, ama düşmanda olamam, çünkü bu kesinin de zamanla iyi okuyucular arasına katılacağına inanıyorum. “Çok güzel yazmışsınız, harika düşünceleriniz var” diyenlere fena ifrit oluyorum. Madem harika düşüncelerim var o halde en azından bir kısmını hayatına yansıt; ama yok sadece lafta, günlük hayatta yine kendileri. Kendileri derken keşke kendileri olsa, hayatın istedikleri gibiler günlük hayatta.

Okurlardan memnun musunuz?

Hayır, memnun değilim. Utanılacak şekilde bir okur kitlesi var. Okuru az!  Okuru az olan bir ülkede çağdaşlaşma olamaz, adalet olamaz, Cumhuriyet yaşayamaz, Laikliğe sahip çıkılamaz.

Türkiye nereye gidiyor?

Güzelliğe gitmediği kesin. Karanlık çağa gidiyoruz. Kaygılı mıyım, evet, inançlı mıyım, evet! Ben her şeye rağmen Türkiye insanına inanıyorum. Kurtuluş savaşı vermiş bir halkız, Geziyi yaşamış bir ülkeyiz. Demokrasi için nice güzel insanı kaybetmişiz, adalet için bedeller ödemişiz. Ben bu halkın gericiliğe kolay teslim olacağına inanmıyorum. Korku bir yere kadar. Bizim halkımız sanıldığı kadar, görüldüğü kadar korkak değil.

     Konu açılmışken yaşanan göçler için ne diyeceksiniz?

En tehlikeli noktadayız. İnsan insana düşman ediliyor, buna kapılmayalım. Kimseye düşman olmayalım. Hiç kimse kendi zevki için göç etmez. Özellikle toplu göçlerin altında korkunç bir şiddet ve savaş vardır. Gelenler, yani göç edenler bizim kardeşimizdir, misafirimizdir, böyle bakalım, insanca bakılmalı. Göç edenler suçlu değil, göçe zorlayanlar suçlu, biz onları suçlu bulalım, onların zihniyetiyle mücadele edelim, hayatta kalmak için göçenlerle değil. Zaten istenilen bu, halklar arası kavga, bu tuzağa gelmeyelim. Yanlış göçmen siyaseti izleyen iktidarlar bizi düşman yapmak istiyor. Pis Suriyeliler, pis Afganlar diyerek sorunu çözemeyiz. Bu bir gün bizim başımıza da gelebilir ve biz de en yakın komşumuza sığınacağız. Biz evimize sığınan düşmanımıza bile kucak açan bir halkız, bu unutulmamalı. Hepimizin köklerinde göç yatıyor, o yüzden milliyetçi söylemlere itibar edilmemeli.

     Bu kadın cinayetleri için ne diyeceksiniz?

Bir ülkenin mutlu olup olmadığını anlamak için o ülkenin suç oranına, mapushanelerin doluluğuna bakmak gerek. Türkiye mutsuz bir ilke, canı burnunda yaşıyor. Ülkede sadece kadın cinayeti yok ki, iş cinayeti var, trafik cinayeti var, ne baktın cinayeti var. İntiharların en yüksek seviyesini yaşıyoruz. Hangi kitapta yazar kadını dövmek, öldürmek? Hele Adanalılar için; Adanalılar kaba sabadır ama kadını acayip hürmetlidir. Eğer düşmanının yanında bir kadın varsa o düşmanı görmezden gelirdik. Şimdi öyle mi, âdete zevkle kadın yanında erkek dövülüyor. Bu şunu gösteriyor, Türkiye’yi bozdular. Ya sen nasıl bir varlıksın ki doğurgan birine şiddet uygularsın. İnsan evladı olmayan biri bunu yapar.

Hastalıklı bir toplum mu olduk sizce, bu kadar şiddet nasıl açıklanır?

Başka türlü açıklanamaz. Şu halimizle psikologlar bile bu toplumu tedavi edemez. Öfke ve düşmanlık hali içindeyiz. Kimse kimseyi inan ki sevmiyor; kendini bile sevmiyor insan, bu derece olumsuz ve tehlikeli hayat içindeyiz. İki arkadaş kavgasını ayırmaktan bile çekiniyor toplum, şiddetin kendisine yöneleceğini düşünüyor. Bu hal iyi hal değil.

Nasıl bu hastalıklı atmosferden çıkabiliriz?

Bunun tek yolu, ilk aşamadaki yolu bu şiddet ortamını besleyen iktidardan kurtulmak gerekiyor; sadece iktidardan değil bu iktidarı besleyen ana muhalefetin yönetmenlerinden de kurtulmalıyız. Bu ana muhalefetle toplumda en küçük değişim olmaz.

Ama istatistiklere bakarsan ana muhalefet önde, iktidar geriliyor.

Bir önceki seçimde de gerilemişti iktidar, hatta kaybetmişti. Bir buçuk milyon mühürsüz oylar çıktı, Yüksek Seçim Kurulu kabul etti, ana muhalefet ne yaptı, mızmızlandı sadece. Eğer bu mühürsüz oylara rağmen iktidar yine seçimi kaybetseydi, gerekçesi hazırdı, mühürsüz oylardan dolayı seçim iptal edilecekti. Cumhurbaşkanlığı seçiminde de benzeri oldu, M. İnce seçim gecesi ortadan kayboldu, sonra bir twit attı, “Adam kazandı” dedi. Bu seçimde de benzer şeyler olsa, ne olacak, ne yapacak ana muhalefet yönetmenleri, vallahi yine sineye çekecek, iktidara teslim olacak.

Sizin bu söylediklerinizden şu sonuca vardım, sanırım yazarlar, sanatçılar da siyasete uzak olmamalı.

Ne demek uzak olmak, bu teslimiyettir. Her insan gibi sanatçılarda siyaset içi olmalı. Sürekli sansür yasaları değişiyor ve sanatçılar susturuluyor. Sanatçı susmayı kabul ediyorsa onun sanatçılığından kuşku duymak gerek. Müzik saat 12 den sonra yasaklandı. Nerde yasaklandı, barlarda düğünlerde, diskolarda. Peki, büyük otellerin barında, diskosunda müzik yasak mı? Hayır? Binlerce müzisyen buna ne yaptı, sineye çekti.

Romanlarınızda da siyaset yapıyor musunuz?

Elbette yapıyorum, benim roman kahramanlarım yaşamın içinde olan insanlar, ot gibi yaşayan insanlar değiller. Bu tür insanları sevmem. Bana değmeyen yılan bin yaşasın diyen insan yılandan da tehlikeli.

Kitaplarınıza gelecek olursak?

Sayfalarca kitabı burada özetlemek oldukça meşakkatli olacak. Ben romanlarımda insanı, insanın ürettiği sevgiyi yazıyorum. Benim romanlarda tutunduğum dal sevgi. O dal kırılırsa insanlık ölür. Gerici iktidarlar bu dalı kırmak istiyor, biz kırdırmayacağız. ‘İşgal’ de ve ‘Edepsiz’ de Adana’yı ve Adana insanını anlatıyorum. Adana aşklarını! Her iki romanda uzun soluklu; üç kuşak var. Kişilikler, ümitsizlikler, başarısızlıklar, iç çatışmalar var. Parçalanmış ama inancını yememiş insanın romanı diyebiliriz. Bence okunmalı bu romanlar. Bizi anlatan romanlar.

Bunca çirkinliğin altında yatan nedir, sevgisizlik diyebilir miyiz?

Kesinlikle diyebiliriz! Yönetenlerin Türkiye’yi yönetememesi, ekonominin bozuk olması, hırsızlığın, rüşvetin bol olması, buna bağlı olarak kültürün çürümesi, insani değerlerden uzaklaşma gibi nedenleri sayabiliriz, ama tüm bunların altında yatan ise sevgisizlik. İnsan sevdiğine kıyar mı, zulüm yapar mı, bir lokma ekmeğini çalar mı, öldürür mü? Hayır, yapamaz, eğer yapıyorsa sevmiyor demektir.

Şu an Türkiye sevgisizliği yaşıyor.

       İnsanlara ne önerirsiniz, okuma dışında?

Aşkı öneririm. Toplumsal hastalığı yenmenin yolu, tedavi etmenin yolu aşktır. İçinde çıkar olmayan, şiddet olmayan bir aşk; bize iyi gelecek olan bu!