Resmi kayıtlara göre 111 kişinin hayatını kaybettiği Maraş Katliamı üzerinden 41 yıl geçti. Devletin göz yumduğu katliamın faillerinden hesap sorulmadı. Katliamı an an anlatan Hamit Kapan, “Hastane morgunda ölenlerin ayakuçlarına numara veriyorlardı. En son 1306’yı gördük” dedi.
Güneyin Sesi Gazetesi- Maraş’ta 19 Aralık 1978’te saatler 21.00’i gösterirken Çiçek Sineması’nda ülkücü gençler tarafından yerleştirilen bombanın patlamasıyla başlayan ve tarihe “Maraş Katliamı” olarak geçen olaylarda resmi kayıtlara göre, 111 kişi yaşamını yitirdi. Bombanın, Ülkücü Gençlik Derneği Maraş Şube Başkanı Mehmet Leblebici ve derneğin ikinci başkanı Mustafa Kanlıdere’nin talimatıyla Ökkeş Kenger adlı ülkücü bir genç tarafından yerleştirildiğine işaret edildi. Olayın ertesi sabahı kalabalık sağcı bir grup ile Türkoğlu ilçesinden gelen bir grup ülkücü, Cumhuriyet Halk Partisi il binasına, PTT ve Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB-DER) binalarına saldırdı.
CENAZE TÖRENİNE SALDIRI
Devam eden saldırılarda 20 Aralık gecesi Alevilerin yaşadığı Yörükselim Mahallesi’nde bir kıraathane bombalandı. Bombalamada, “Gıjgın Dede” olarak bilinen Alevi dedesi hayatını kaybetti. Olayların dönüm noktası ise 21 Aralık’ta TÖB-DER üyesi 2 öğretmenin öldürülmesi oldu. 22 Aralık günü 2 öğretmenin cenazesini taşıyan kalabalığa, ülkücüler “Komünistlerin, Alevilerin cenaze namazı kılınmaz” diyerek saldırdı. Kalabalık dağılıp cenazeler ortada kalırken; polisin müdahale etmediği saldırgan grup kent merkezine yürüyerek, Alevilere ve CHP’lilere ait işyerlerini tahrip etti. O günkü saldırılarda 3 kişi yaşamını yitirdi.
DEVLET MARAŞ’TAN ÇEKİLDİ!
22 Aralık gecesi ülkücülerin, mahallelerde “Solcu Aleviler silahlı saldırı yapacak” propagandası üzerine Sünniler silahlandı. Maraş’ta 23 Aralık günü olaylar, solculara ve Alevilere dönük bir saldırıya dönüştü. Bir gün sonra ilan edilen sokağa çıkma yasağına, sadece polisler uydu! Olaylar her saat daha da tırmansa da valiliğin askeri güç talebi karşılanmadı. Saldırıların polislere karşı da yapılması üzerine, “polis-halk çatışmasını önleme” gerekçesiyle 23 Aralık sabahı kentteki bütün polisler de görevden el çektirildi. Tamamıyla devletin el çektiği Maraş’ta 24 Aralık günü sağcılar ve ülkücüler, çevre köy ve ilçelerden çağırdıkları silahlı grupların takviyesiyle Alevi katliamına başladı.
AYRIM YAPMADAN ÖLDÜRDÜLER
“Komünistleri bırakmayın, Allah yoluna kesin, Sütçü İmam aşkına vurun” diye slogan atan sağcı grupların peşine taktığı kalabalıklar, Alevilerin yaşadığı Yörükselim, Yenimahalle, Serintepe, Mağaralı ve Karamaraş mahallelerine saldırdılar. Bu mahallelerde evler tarandı, bombalanıp kundaklandı. Olaylar esnasında ölülerin taşınması, yaralıların hastanelere götürülmesi engellenirken, hastaneler kuşatıldı. Sağcı gruplar insanları kadın, çocuk, hamile, yaşlı, hasta, yaralı ayrımı yapmadan öldürdü. Alevi mahallelerinin yanı sıra Sünni mahallelerinde de önceden işaretlenmiş Alevi evleri kundaklandı.
DEVLET GÖZ YUMDU
Saldırılar esnasında sağcı grupların attığı “Hükümetiniz gelsin sizi kurtarsın”, “Bizim liderimiz içimizde, sizinki nerede, Ecevit gelsin sizi kurtarsın”, “Türkeş burada, Ecevit nerede”, “Git Karaoğlan’ınızı çağır gelsin size yardım etsin, bizim Türkeş’imiz yanımızda”, “Vali, İçişleri Bakanı Maraş’ı terk etsin” sloganları saldırıların organizeli ve planlı olduğunu gösteriyordu.
111 KİŞİ ÖLDÜ, ALEVİLER KENTTİ TERK ETTİ
Kayseri ve Antep’ten gelen askeri birliklerin olaylara müdahale etmesiyle bir haftanın ardından 25 Aralık akşamı ancak dinen olaylarda resmi rakamlara göre 111 kişi öldü. Yüzlerce kişinin yaralandığı, olaylarda aralarında CHP, TİP, TKP, TÖB-DER, POL-DER binalarının ve Sağlık Müdürlüğü’nün bulunduğu 210 ev ve 70 işyeri yakılıp yıkıldı. Olayların ardından binlerce Alevi aile Maraş’ı terk etti. Kentteki Alevi nüfusunun yüzde 80’inin kenti terk ettiği tahmin ediliyor.
FAİLLERDEN HESAP SORULMADI
Olayların ardından çoğunlukla sağ görüşlü toplam 804 kişi hakkında dava açıldı. Sıkıyönetim mahkemelerinde açılan davalar 1991 yılına kadar sürdü. Sanıklardan 29’u idam, 7’si müebbet, 321’i de 1-24 yıl arasında hapis cezalarına çarptırıldı. İdam ve müebbet dışında hapse mahkum edilenlere 1/6 oranında indirim uygulanarak cezalar azaltıldı. Temyiz edilen Sıkıyönetim Mahkemesinin idam kararları da Yargıtay tarafından bozuldu. Katliamın müdahil avukatları Ceyhun Can 10 Eylül 1979’da, Halil Sıtkı Güllüoğlu 3 Şubat 1980’de ve Ahmet Albay 3 Mayıs 1980’de öldürüldü. Hapse mahkum edilenlerin cezaları ise 1991 yılında çıkarılan Terörle Mücadele Kanunu (TMK) ile ertelendi. Hükümlüler cezalarının ertelenmesinin ardından serbest bırakıldı.
HAZIRLANAN RAPOR GİZLENDİ
Basına ve kamuoyuna yansıyan iddialara göre, olayların ardından istifa eden dönemin İçişleri Bakanlığı katliamın açığa çıkartılması için özel bir ekip görevlendirdi, hazırlanan raporun içeriği gizli tutuldu. Zamanla yansıyan raporda, katliamın planlayıcıları için “26 seyyar piyango bayisi görünümünde şehre geldikleri saptanmıştır” denildiği ve Bahçelievler Katliamı sanıklarından Ünal Osmanağaoğlu, Haluk Kırcı, Bünyamin Adanalı, Ahmet Ercüment Gedikli gibi isimlerin katliamın yaşandığı günlerde Maraş’ta oldukları kaydedildi.
Olayların bir numaralı sanığı Ökkeş Kenger ise, yargılanıp beraat ederken soyadını Şendiller olarak değiştirdi. Daha sonra 1991 yılında Refah Partisi’nden 19’uncu dönem Maraş milletvekili seçildi.
DÖNEMİN AVUKATI ANLATTI
Maraş Katliamı’ndan sonra açılan davada müdafilik üstlenen avukat İbrahim Sinemillioğlu, davanın “bir soykırıma teşebbüs davası” olduğunun altını çizdi. Maraş’ta bir halkın tümüyle öldürerek yok edilmeye çalışıldığını kaydeden Sinemillioğlu, davanın bu suçlamayla açılması gerektiğini belirtti. Ancak mahkemenin olayı mahalle kavgasına benzeterek “mukatele” suçlamasıyla açtığını aktaran Sinemillioğlu, şöyle devam etti: “O dönem Türk Ceza Kanunu’nun 149’uncu maddesi esas alınarak, 29 kişi idama mahkûm edildi. Yargılama süreci bizim hoşumuza gitmedi. Alevilere, Kürtlere, Rumlara karşı her olayda böyle oluyor. Devlet geçmişten günümüze bu halklara karşı bir yargılama pratiği geliştirdi. O gün Maraş’ın faillerinden hesap sorulmadı. Bugün de Kemal Kurkut’u, Dilek Doğan’ı öldüren polisten hesap sorulmuyor. O günden bugüne pek bir şey değişmedi. Davada yargılanan ceza alan kimse içeride bırakılmadı. Devletin bakışı budur. Çok açık ve net bir şekilde yalancı şahitlik yapanlar vardı. Normalde cezalandırılmaları lazımdı. Ancak olmadı.”
SUÇLULAR YARGILANSA…
O dönem birçok delilin es geçildiğini paylaşan Sinemillioğlu, olayların hemen ardından İstanbul Barosu adına gidip sıkıyönetim komutanı ve dönemin valisiyle görüştüğünü belirterek, “Valilik bazı telefonları tespit etmişti. Ancak onlar valinin emriyle soruşturma dışında kaldı. Sonra o telefonlar MİT raporlarında da ortaya çıktı. Devlet cumhuriyetin kuruluşu döneminden beri bu tür olayların davalarında kendinden olmayana karşı yapılan her türlü zulmü göstermelik olarak yargılamıştır. Yargılama olması için yargılamıştır. Devlet Maraş’ta da aynı şeyi yaptı. Sivas’ta da aynı şey oldu. Gerçek suçluları ortaya çıkartıp yargılasalar bir daha böyle şeyler için insanları kullanamazlar” dedi.
‘CENAZELER GEÇ TESLİM EDİLDİ’
Katliama tanıklık eden ve olaydan bir yıl sonra yakalanarak çarptırıldığı idam cezasından Yargıtay’ın kararıyla kurtulan Hamit Kapan, katliamda yaşadıklarını anlattı. 2 öğretmenin öldürülmesinin ardından cenaze töreni için kurulan komitenin içinde olduğunu aktaran Kapan, şöyle devam etti: “Cuma sabahı mahalledeki hastanenin orada korteji oluşturmaya başladık. Korteje giren insanlar 3 defa aramadan geçirildi. Deyim yerindeyse oluşacak bir çatışma durumunda çıplak bırakıldık. Biz olayların daha da büyüyeceğini beklemiyorduk. Arkasından daha büyük şeylerin planladığını bilmiyorduk. Hastane başhekimi otopsi yapıldığını bahane ederek, cenazeleri Cuma namazına yakın bir zamanda verdi. Yörükselim şehrin bir ucunda, mezarlık da diğer ucunda, mecburen şehri dolaşacaktık. Şehrin en eski camisi olan Ulu Camii’ne yaklaştığımızda askerler bizi durdurdu. Camiyle karşı karşıyayız. Orada o güne kadar camide göremediğimiz bir kalabalıkla karşılaştık.”
‘FARKLI TİPLER PROVOKE EDİYORDU’
Polisin onları dağıtacağına kendi önlerine barikat kurup engellediklerini anlatan Kapan, onların polisle tartıştığı esnada camideki kalabalığın ellerindeki silah ve bıçaklarla kendilerine saldırmaya başladığını söyledi. Cenazeleri yerde bırakarak korteji tekrardan Yörükselim’e kaçırmaya çalıştıklarını paylaşan Kapan, şunları kaydetti: “Mahallede büyük bir panik vardı. Yaklaşık 15 bin kişiydik. O gece mahallede 5-6 bin kişiyi misafir ettik. Ertesi gün ellerinde Türk bayrakları, 3 hilali bayraklar olan kalabalık bir grup Yörükselim Mahallesi’ne saldırdı. Grubu Maraşlılara benzemeyen farklı tipler provoke ediyordu. Saatlerce olan saldırıyı mahalleye sokmadan püskürttük. Çatısında bulunduğum 3 katlı binanın üzerinden gruba müdahale ediyorduk. Binanın altındaki kahveye kadar geldiler. Biz çok yakındık. Kahvede televizyona kadar aldılar. Bizleri sevap için öldürmeye gelen adam bir taraftan televizyonu alıp kaçtı.”
‘111’İN ÜZERİNE BİN DAHA KOYMAK LAZIM’
Yörükselim ve Karamaraş mahallelerinde istediğini yapamayan saldırgan grubun daha önceden kentin diğer noktalarında tespit edilen Alevi evleri ve işyerlerine saldırdığını sözlerine ekleyen Kapan, “Tek tek evlere girip katliam yaptılar. Çok acı veren insanlık dışı katliamlar yaptılar. 80 yaşındaki cennet nenenin gözünü oyup kurşunu dizdiler. Daha da hıncını alamayıp at arabasına üzerine devirdiler. 14 yaşında Ali Tıraş ismindeki çocuğun kollarını bacaklarını kestiler. Yörükselimi basıp hepimizi kurşuna dizselerdi daha az canımız yanardı. Asker ve polis tam tersine sağcılara yol veren bir pozisyon içerisindelerdi. Askerler ve polisler resmi kurumları koruyorlardı. Solcu Sünniler de hedef alındı. Kadınların üzerindeki altınları almaya çalıştılar. Altınları alamayınca kollarını kestiler. Resmi ölü sayısı olan 111’in üzerine bin daha koymak lazım. Hastane morgunda ölenlerin ayakuçlarına numara veriyorlardı. Biz en son 1306’ncı sayıyı görmüştük” ifadelerini kullandı.
‘ASIL FAİLLERDEN HESAP SORULMADI’
O dönem ajan kılıklı tiplerin sağ grupların içerisinde yer aldığını ifade eden Kapan, ülke genelinde faili meçhul cinayet işleyen katillerin Maraş’ta serbestçe gezebildiklerini söyledi. Katliamda asıl amacın Maraş’ı Alevisizleştirmek olduğunun altını çizen Kapan, “Alevileri yurtlarından edip dağıtmak istediler. Maraş bilinçli olarak seçilen bir ildir. Elazığ ve Malatya’da denendi. Oralarda başarılı olmayınca Maraş’ta oldu. Kamu görevlilerine ihmalden dava açılması lazımdı. Ancak açılmadı. Birçok kez başvurdum ama açmadılar. Asıl faillerden hesap sorulmadı” dedi.
Muhamed Abdulkadir Esen